LMV’nin 23 Nisan Girit Gezisini duyunca eşim ile hemen gitmeye karar verdik. Sabiha Gökçen’den Aegean Airlines ile direkt uçuş ile zaman kaybetmeden gitmek çok kolay olacaktı çünkü.
23 Nisan’da güzel güneşli bir günde, yaklaşık 110 kişilik bir grup olarak, Aegean Airlines’ın sıcak ve güzel ikramları ile Sabiha Gökçen’den hareket ile Girit’in Başkenti Heraklion (Iraklion&Kandiye) Nikos Kazancakis Airport’a indik. Girit’te yer yerin 3 ismi var. Yunanca, Latince ve Türkçe.
“Hiçbir şeyden korkmuyorum.
Hiçbir şey ummuyorum.
Özgürüm.” Nikos Kazancakis
Zorba’nın yazarı Nikos Kazancakis’in mezarı, Heraklion’u çevreleyen Venedik Surlarında, şehre hakim bir tepede. Ortodoks Papazlar, Kazancakis’i, Hristiyan Mezarlığına gömülmesine izin vermemişler. Nikos Kazancakis’in hayat hikayesini, mücadelesini dinleyince Nazım Hikmet Ran’ın benzeri bir mücadele veren bir halk kahramanı olduğunu görüyorsunuz.
Heraklion’da 2.ci durağımız, şehrin güneyinde yer alan antik Minos uygarlığının başkenti Knossos oldu. MÖ 7000 yılına kadar giden uygarlık izler var. Minos Uygarlığının en güçlü dönemi yine MÖ 2700 yıllarında. Knossos’taki kazılarda çıkartılan eserlerinin bir kısmını ören yerinde bir kısmını ise Heraklion’daki Müze’de görebiliyorsunuz. Başka bir gün gezdiğimiz Heraklion müzesinde 3 saatlik sürede müzenin sadece dörtte birini gezebildik.
Girit’e gitmeden önce, buraya gideceğimizi duyan bazı dostlarımız gemi turları ile geldikleri ve 4 saatte fikir sahibi (!) oldukları Girit’te 4 gün kalacağımızı duyduklarında, 4 günde orada ne yapacaksınız diye sormuşlardı. Gezdiğim, gördüğüm Girit’e, değil 4 gün, 14 gün’de bile doyamazsınız. O kadar keyifli bir yer.
2.ci gün sabah Agios Nikolaos’a gidildi. Küçük bir göl ile denizin birleştiği nokta’da kurulu çok güzel, harika bir turistik kasaba. Nefis güneşli bir havada buradaki sahil turundan sonra Spinalonga adasına gitmek için Elounda Kasabasına geçtik.
Tekne ile 30 dakikalık bir yolculuk ile Spinalonga adasına vardık. Burası cüzzamlı hastaların tutulduğu bir kasaba. İlginç bir yerleşim. Geçmişteki insanlık dramının izlerini görmek insanda bir burukluk veriyor. Cüzzamlılar burada bir mahalle olarak her türlü ihtiyaçları karşılanarak, toplumdan tecrit edilmiş bir biçimde 1950’li yıllara kadar yaşamışlar. Ada dönüşü, Elounda kasabasında, Girit müziği eşliğinde Girit Mutfağından eşsiz bir şölen bizi bekliyordu. Her şey çok lezzetli ve harika idi.
Yemek sonra uzun bir yolculuk ile Girit’in 3.cü büyük şehri Rethimno (Resmo) Kasabasına hareket ettik. Yolumuzun üzerinde Girit’in yetiştirdiği ünlü Ressam El Greco’nun köyünü ziyaret ettik.
Rethimno’da mükemmel bir mübadil anıtı gördüm. Türkiye’deki illeri kapsayan çok başarılı bir çalışma olmuş. Bizim İllerimizde niye yok? Açıkcası hayıflandım.
Rethimno ya da Resmo’da birçok Türk, Osmanlı eseri, Camiler gördük. Şehirde Kale Camii (Sultan İbrâhim) Deli Hüseyin Paşa Camii (kütüphane ve türbe ile), Kara Mustafa / Musa Paşa Camii, Vâlide Sultan Camii, Veli Paşa Camii bugüne kadar ulaşmıştır.
3.gün öğlen Resmo’dan ver elini Hanya (Chania). Hanya’da giderken, Akdeniz’in ortasında, Kar tutmuş Beyaz Sıra Dağlar beni açıkçası şaşırttı.
Hanya,Girit’in en çok Osmanlı izi taşıyan şehri. Hanya’nın jeopolitik özelliği, Yunanistan karasına en yakın liman olması. Girit’te en keyif aldığımız şehirdi diyebilirim.
Girit’e özgü Peynirler, Şaraplar aldığımız Kapalı Çarşı için özel gurme turu bile yapılabilir. Kapalı iç Limanı ve bu Limanın hemen yanındaki Yalı Camii, Ağa Camii, Hünkar Camii hepsi ayakta..
4.gün gecesi, Heraklion’dan, Sabiha Gökçen’e dönüş…